Karmaşık Seslerin Binişimi

Çok sesli müzik karmaşık seslerin binişimine dayanmaktadır. Tek sesli müzikte dahi, yalnızca tek bir melodi çalınırken bile, algıladığımız ses tek bir ses değildir; yankılanan birçok sesin binişmesiyle oluşan bir karmaşık ses karışımıdır.

Yankılanan hiçbir ses olmasa bile, ardarda gelen seslerden birisinin beyindeki işlenişi sürmekteyken arkadan başka bir sesin uyarılarının gelmesiyle beyinde bir binişme olur ve sesler, çok sesli müzikte olduğu gibi, bu binişmenin sonuçlarına göre

değerlendirilir.

Karmaşık seslerin binişmesiyle ortaya çıkan psikofiziksel duyumlar henüz çok az incelenmiştir. Özellikle, aynı anda duyulan farklı karmaşık seslerin oluşturduğu ses bataklığını çözümlemeyi kulağımız ve beynimiz nasıl başarabilmektedir, bilinmiyor. Farklı perdeden iki karmaşık ses binişince şu iki durumdan biri ortaya çıkabilir: 1 ) Tiz olan sesin temel frekansı pest sesin selenlerinden biriyle çakışır, (2) çakışmaz. Birinci durumda, pest olan ses, tiz sesin bazı selenleri tarafından desteklenir ve dolayısıyla ses spektrumu değişir. Bunun sonucu olarak pest sesin kuvvetlenmesi ve tınısının değişmesi beklenir. Ama böyle olmuyor. Belirgin hale gelen, pest ses degil, tiz sestir. Ayrıca, seslerin ikisinin de tınıları değişmemektedir.

Benzer bir sorun, ikinci durumda da ortaya çıkar. Bu durumda iki sesin selenleri birbiriyle çakışmadığına göre, iki ses taban zarında kendi rezonans spektrumlarını ayrı ayrı oluşturacaklardır. Böylece taban zarında ardarda birçok

rezonans bölgesi ortaya çıkar ve buralardan beyne uyarılar gider. Peki ama, beyin bu uyarıların kaç tane sese ait olduğunu ve hangi uyarıların hangi sesten geldiğini nasıl biliyor da, seslerin tanılarını değiştirmeden algılama işlemini sonuçlandırabiliyor?

Örnek alarak, la -2(110 Hz ) ve do-3 (140 Hz ) seslerinin ( müzik sesi ) biniştiğini düşünelim. Bu frekansların her biri taban zarı üzerinde ayrı bir rezonans bölgesi oluşturacaktır.Yaptıkları sey, yalnızca, beyne rezonans bölgelerinin yeriyle ilgili sinyaller göndermektir. Sinyallerin hangi sesin rezonans bölgesinden geldiği işitme sistemimizin daha üst basamaklarındaki işlemlerle saptanır. İşitme sistemimizin en şaşırtıcı özelliği, yukarıda da değindiğimiz gibi, aynı anda gelen iki karmaşık sesin tınılarını ayırt edebilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu yetenek olmasaydı müzik dediğimiz şeyin gerçekleşmesi mümkün olmazdı. Örneğin, iki ayrı çalgının la-4 ve la-5 seslerini hemen hemen aynı şiddetle çıkardığını ve bu seslerin kulaklıkla tek kulağımıza verildiğini düşünelim. İki sesin selenlerinin şiddetleri kulak zarında cebirsel olarak toplanır ve kulak zarı, ses spektrumu bileşke bir titreşim yapar. Bu titreşim taban zarına kadar iletilir ve beyne bu titreşime ait sinyaller gider. Ama beyin, bu ses spektrumunu analiz edebilmekte, her bir ait olan şiddetleri birbirinden ayırıp spektrunmları oluşturarak iki çalgının tınısını ayrı ayrı duyumsatabilmektedir. Bu işlem, üst üste basılmış iki tablonun oluşturduğu karmaşık renk ve çizgi kalabalığını analiz ederek, tabloları her şeyleriyle yeniden oluşturmaya benzemektedir.

İki karmaşık ses birlikte algılanırken, tıpkı basit seslerde olduğu gibi, her birinin tek başına iken verdiği perde duyumları biraz kayar. Yani, iki sesin selenlerinin frekansları biraz değişmiş gibi algılanır. İki sesin perdeleri (temel sesleri) arasındaki fark frekans ayırt etme eşiğinin altındaysa, karşılıklı gelen bütün selenlerin arasında birinci tür vurular oluşur. Örneğin, iki karmaşık sesin akortsuz birli aralığı meydana getirdiklerini, yani birinin frekansının v1 öbürünün frekansını ise v1+e olduğunu varsayalım. Bu durumda iki ses tarafından taban zarında oluşturulan rezonans bölgeleri biraz kaymış olarak üst üste gelir ve dolayısıyla vurular oluşur. Ama, her rezonans bölgesindeki vuru frekansı ayni değildir. Temel ses bölgesinde saniyede é vuru oluşur. İkinci selenlerin uyardığı rezonans bölgesindeki vuru frekans1 2e dir. vb. Selen sırasında ilerledikçe vuru frekans1 artacağından, o bölgelerdeki vurular artık fark edilemez olur. Öyleyse, vuru bakımından en önemli rezonans bölgeleri, ilk birkaç selenin oluşturduğu bölgelerdir. Özellikle, temel sesler arasında oluşan Hz frekanslı vuru en belirgin olanıdır.

İki karmaşık ses akortsuz birli değil de akortsuz beşli, dörtlü, vb aralığını oluşturuyor olsalardı, selenler arasında ( ama bu defa farklı selenler arasında ) gene birinci tür vurular oluşurdu. Bu durum, akortsuz aralıklar oluşturan basit seslerde ikinci tür vuruların oluşmasından tamamen farklıdır.

Derlilik- Dersizlik

Derlilik ve dersizlik, birden çok sesin kulağımıza birlikte gelmesi sonunda oluşan öznel duyumlardır. Seslerin bileşimi dinleyenin hoşuna gidiyorsa derlilikten,gitmiyorsa dersizlikten söz edilir. Derlilik ve dersizlik bütünüyle kişiye bağlı öznel kavramlardır. Ama yine de, derli ve dersiz olduğu hemen herkes tarafindan kabul edilen ses bileşimleri de vardır. Sekizli, beşli, dörtlü gibi aralıkları oluşturan ses bileşimleri yeryüzündeki bütün müziklerde derli sayılırlar. Demek ki, bunlar insanın işitme sisteminin evrensel olarak tercih ettiği aralıklardır. Bu aralıkların, bir karmaşık sesin selen sırasında en başta ortaya çıkan aralıklar olduğuna dikkat ediniz. Derli bileşimler hoşa gider ama, dersizliğin de müzikte büyük bir önemi vardır. Yalnızca derli aralıklarla yapılmış bir müzik parçası olgun dinleyicilere çok donuk ve tatsız gelir. Derli aralıklarla sürüp giden ve yine bir derlide karar verecek olan bir müzik cümlesine dersiz bir aralığın katılması, cümleye bir hareketlilik ve yerinde duramama özelliği kazandırır. Sahne eserlerindeki askıda kalmalar ve zıtlıklar gerilimi nasıl yükseltiyorsa, dersizlikde müziğin gerilimini yükseltir. Bu gerilim olmazsa, bitişteki derliliğin getirdiği gevşeme ve rahatlamanın bir anlamı kalmaz. Müzik tarihi bir bakıma dersizliğin kazandığı zaferlerin tarihidir Müziğin zaman içinde gitgide daha dersiz olmasının nedeni, dersizliğin öznel 1 temelinin gitgide değişmesidir. Herhangi bir devirde kullanılan bir ses bileşimi başlarda o devrin müzik dinleyicilerine sert ve uyumsuz gelebilir. Zaman ilerledikçe dinleyiciler buna alışır. Başlangıçta dersiz sayılan aralık gitgide daha derli sayılmaya başlar. Dolayısıyla, daha sonraki kuşakların bestecileri, kendilerinden öncekilerin elde ettiği gerilimi sağlayabilmek için yeni dersizler yaratmak zorunda kalır.

Kuşkusuz derlilik – dersizlik sorunu yalnızca müzik geleneğiyle ve bu gelenekle yoğrulan dinleyicilerin görgüsüyle ilişkili değildir. Konunun bir boyutu da müzik eğitiminde izlenen yoldur. İcra sırasında ortaya çıkan üçüncü bir boyut daha vardır. Örneğin, aynı iki çalgı tarafından çalındığı zaman çok dersiz olan bir aralık, farklı iki çalgı tarafından icra edildiği zaman daha az dersiz olabilmektedir.

Teknik yönden desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Ali ERAL’ a, bu çalışmaya işık tutmak amacıyla yaptığım röportajlara katıldığı için Suden PAMIR’ e Sinan Bökesoy’ a teşekkürü borç bilirim.

Diğer Kaynaklar DUTAR, Celal, Ses Frekans Tekniği, DÜZGÜN, Murat, Müzik ve MIDI, KUL, İlhami, Bilgisayarla Ses ve Müzik Teknolojisi, ZEREN, Ayhan, Müzik Fiziği, Suden Pamir ile yapılan Özel görüşme , Sinan Bökesoy ile yapılan Özel görüşme.